"Aldatmak...
Erkekler için "aptalca işlenmiş bir hata"dan ibarettir. Kadınlar içinse kendilerini anne ve eş bilerek onlara sevgi gösteren kişileri ruhen katletmeye eşdeğerdir."
Paulo Coelho
Uzun uzun cümleler kurduğum ve hala sabırla çok da gerekliymiş gibi bir şeyler açıklamaya çalıştığım bir hafta yaşadım. Daha önce belki başıma gelmiştir de haberim olmamıştır fakat hayatımda ilk kez bir insan tarafından aldatıldığımı daha doğrusu aptal yerine konduğumu öğrendim. Hayatta her şeye tahammül edebiliyorum. Ağrı eşiği muazzam yüksek biriyim. Bedenimi anestezisiz kestikleri hatta kuyruk sokumumdan 34 dikiş aldıkları ana bile dayanabildim. Bedensel acılar bir noktada unutuluyor çünkü fakat zihin yarası geçmiyor.
Saatlerce sana yalvarıyorum, affet beni diyen mesajlar attı bana. Oysa onu affetmemi değil, affettim kelimesini duyup vicdanını rahatlatmak istiyordu zira gerçekten de aldatmak erkekler için aptalca işlenmiş bir hatadan ibaretti. Benim beynimin içinde ise sadece bir ur oturuyordu o an. Siyah, amorf ve öfkeli bir ur. Öfkem genelde hep kendimedir. Başkalarına öfkelenmeyi ve biraz olsun kin tutabilmeyi etik bulsaydım hayat bazen benim için daha kolay olurdu diye düşünüyorum. Olmadı, bu kez de yapamadım ve kendime öfkelendim. Birisine yeniden güvendiğim, birisiyle yeniden sevgiye ve aşka inanabileceğim noktada tüm açıklığım, tüm şeffaf iletişim çabam ve sadece kendim gibi olmam aldatılmam ile sonuçlandı. Benim güzel sevgili yalnızlığım bana sadece nasıl bir insan ilişkisi istemediğimi öğrettiğin için bile sana minnettarım.
Kızgın olduğum nokta yaşamımın enerjisine belki. Her seferinde korktuğum şeyler yüzünden kendini gerçekleştiren kehanet mi yaşıyordum yoksa gerçekten çevremdekilerin söyledikleri gibi ben toksik ilişkilerin içine çekilmeyi farkında olmadan heyecanlı mı buluyordum? Bunun bir cevabı yok. Fakat dün gece yarısı uykudan ağlayarak uyandığımda kendime yaptığım bu eziyetlerin hiçbir manası olmadığını kabullendim. İnsanları mutlu edeyim derken kendimi dünyanın en mutsuz insanı yapmışım. Üstelik tüm bu süreçlerin sonunda kötü niyetli olduğumun söylenmesi beynimdeki amorf urun bütün vucuduma bir kanser gibi yayıldığını fark ettim. Ağlıyordum, stresten tırnaklarımı koparıyordum ve nefes almayacak şekilde duygusal yiyiciliğin batağına düşmüştüm. Sıfır noktasını gören herkesin o an yaptığı bir şey var mı bilmiyorum. Ben genellikle bir zamanlar çok sevdiğimiz o şarkıyı açıp ağlıyor ve ona verdiğim sözü hatırlıyorum.
Birbirimizi sonsuza kadar göremeyeceğimizi bildiğimiz halde yeniden buluşacakmışız gibi sarılıp bana söylediklerini hatırlıyorum. Gökçen seni çok seviyorum, seni incitemeyecek kadar çok seviyorum. Fakat bu ayrılık ile birlikte bana söz vermeni istiyorum. Kendini sevmeyi, kendini kabullenmeyi ve yaşamını güzelleştirmek için elinden geleni yapmayı öğrenmeni istiyorum. Bana söz verir misin?
- Söz veriyorum Kaptan, yolun açık olsun. Dünyanın bir ucunda da olsan bana kart atmayı unutma!
Dün yine onun için artık hiçbir anlam ifade etmeyen bu sözü hatırlayıp uykudan uyanıp ağladım. Bir tane yaşamım vardı ve onu da benim dışımda gelişen olaylar için heba ediyordum. İnsanların beni sevdiğini söyleyip, beni sevdikleri için yaptıkları şeyleri toplasam berbat bir hayat yaşamak için başka hiçbir şeye ihtiyacım olmazdı.
Bir yıldır çok zor zamanlar geçiriyorum duygusal olarak. Ve bu duygusal tükenmişlik bedenimi de mahvetmeye başladı. Dur demem gerekiyordu her şeye. Sabah kalkıp bir kahve koydum, bir sigara yaktım. Aynada ağlamaktan şişmiş gözlerime bakıp benden ayrılmış benliğim ile kendine sarıldım. İlaçlarımı alıp bir söz verdim kendime. Çok sevdiğim halde hiçkimse için bölünmeyeceğim artık. Bir tane daha sinir hücremi öfke, asabiyet ve kırılmışlıkla mahvetmeyeceğim dedim. Sonra yüz kez yeniden tekrarladım.
-Bir tane yaşamım var onu da güzel yaşamak zorundayım. Sana söz verdim Kaptan.
Eylül 2020 / Ev