Bunca zaman sırf merakla neden bu kadar çok dil öğrenmeye çalıştığımı buldum. Kimseye gerçekten kendimi ifade edemiyorum. Sanıyorum ki yeni kelimeler ve yeni deyimlerle onlara ulaşacak bir dil bulurum.
Kelimeler ile birbirimize bağlanır ya da uğruna hatırlayacak bir anımız olur diye çırpınıyorum. Belki dünyanın başka bir köşesinde beni anlayacak birileri vardır fikrinin peşinden koşuyorum.
Telefonum İngilizce, Almanca, Farsça ve Fransızca dil aplikasyonları ile dolu. Kendimi ifade edecek bir dil bulmak için. Latin, Arap ya da Kiril harfleri... Cevap hangisinde bilmiyorum. Babil'in kulesi yıkılmış da altında bir ben dilsiz kalmışım gibi hissediyorum bazen.
Konuştuğum kelimeler çoğu zaman bana anlamlı bir mutluluk ile dönmüyor. En çok o zaman yıkılmış kulenin dibinde oturuyorum. Önceden kendimi bilmek,kendimi başka dillerde başka kitaplarda bulabilmek için öğrenirdim oysaki. Yaşlandıkça ise insanlar beni rahat bıraksın diye kelimelere sarılıyorum. Kimseyi suçlayamıyorum da bunun için çünkü kelimeleri doğru yerlerde, anlamlı cümleler içerisine oturtamayan benim.
Anlık mutluluk, anlık acı ve anlık hüzünle kurduğum cümlelerin özneleri, nesneleri ve fiilleri bana koşullu bir mutsuzluk olarak dönüyor çoğu zaman. Uzak bir zaman dilimiymiş gibi gelen o sonbahar akşamında da içimden gelen hissi yanlış bir cümleye aktarmıştım. "Kendimi ilk kez gerçekten mutlu bir insan olarak hissediyorum." dediğimde gelen o irkilme. O cümlenin karşımdaki insana neler yükleyeceğini düşünmeden yanyana getirilmiş kelimelerin bedelini çoğunlukla yalnızlık olarak ödüyorum. Oysa belki de sadece senin yanındayken ve şu an çok mutlu hissediyorum demeliydim. Çünkü gerçekten mutlu bir insan olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç bilmeden ve cesurca bu cümleyi kurmak düpedüz aptallıktı.
Bu kez soğuk bir kış mevsiminde yine Babil'in yıkılmış kulesi dibinde kurduğum bambaşka cümleleri düşündüm. İnsanlara anlatamadığım kendim, onlar beni anlamadığında çocuk gibi gözümden gelen yaşlar ve kendime duyduğum öfke... Oysa ben çocukken hiç konuşmuyorum ve içime kapanıyorum diye sürekli konuşturdular beni. Bana hep bir şeyler anlattırdılar. Kendimi kendi gözümde bir meddah olarak görmeye çalıştım. Kelimelerim insanları güldürsün istedim. Onlar gülünce mutlu oldum, daha çok konuşmak anlatmak ifade etmek istedim. Ve yine hayatımdaki her şey gibi bir dengeyi bulamadım.
Bugün Babil'in yıkılmış kulesi dibinde yeniden oturdum. Bir dil aramaktan vazgeçiyorum. Kelimelerin de cümlelerin de harflerin de canı cehenneme. Paul Celan yıllar önce ne güzel demiş, nasıl da hissetmiş her gün her nefeste hissettiğim şeyi.
“vazgeçilmişim çoktan / ve hiçbir şeyle anımsanmamışım / yalnızca rüzgarla ve zamanla ve sesle / ben insanların arasında yaşayamayan”.