Hasan Ali Toptaş'ın son romanı Beni Kör Kuyular'da, en az Heba ve Kuşlar Yasına Gider kadar beni tatmin eden bir eser oldu. HAT'ın eserlerindeki karakterler o kadar sıradan ve günlük kahramanlar ki bence onun kalemini güçlü kılan şey, sokakta görüp kafanızı bile çevirip bakmayacağınız herhangi birini gerçeküstücülük yanıyla hayatın bir anda merkezine oturtabilmesi. Güldiyar'ın bir gün evden babasına yemek götürmek için çıkıp eve döndüğünde içine kapanıp, ağladığında gözlerinden düşen yaşların taşa dönüştüğü bir karaktere dönüşmesi buna güzel bir örnek.
Anlatılan mekanlar, evler, mahalleler de nedense bana her eserinde bir Nuri Bilge Ceylan filminin geçtiği İç Anadolu yokluğunu ve sonsuzluğunu anımsatır. Zaten kitabın kapağında kullanılan görselin de Nuri Bilge Ceylan'ın fotoğraflamış olduğunu öğrendiğimde haklı çıktığımı anladım. Karakterlerin gerçeküstülüğü ise Onur Ünlü filmlerini. Onun eserleri bana bu iki yönetmenin tarzlarının karışımı gibi geliyor her seferinde. Ve hepsinin de buluştuğu ortak noktası bu ülkenin insanlarının acı veren, iki yüzlü yanına işaret etmeleri.
Hasan Ali Toptaş da zaten bu eserinde insanların bir başkasının müşkülünü bile nasıl bir seyir zevkine, bir Truman Show'a dönüştürebileceğini anlatıyor. İnsanların seyir merakı, tıpkı içlerinde gizliden gizleye saklanan linç kültürleri gibi bir başkasının hayatını söndürecek hale gelebiliyor. Toptaş, bence kötü insanları çok iyi analiz edebiliyor. Belki daha doğru bir anlatımla insanın içindeki kötülüğü çok net görüyor ve kağıda döküyor. Bunun içinde hep toplumun ezilmiş ya da kıyısına atılmış güçsüz insanlarını seçiyor. İnsanın gücü elde ettiğinde zalimliğinin sınırlarının olmadığı mesajını neredeyse her kitabında bir şekilde vurguluyor.
Kitabın detaylarına girmek istemiyorum. Olayları, Güldiyar'ın ve ailesinin başına gelenleri burada analiz etmek kitaba henüz başlamayanlar için kötü bir spoiler olmaktan öteye gitmeyecek. Bu yüzden özetle bu kitap seyir zevki ile insanın içindeki zalimliği bir araya getiren bir eser. Her şeye rağmen dostluğun, vefanın ve aile olmanın güzel yanlarını vurgulasa da HAT'ın üslubunda genelde gerçek kazanıyor. Yani masalların sonu bizim istediğimiz gibi bitmiyor.
Bu kitaba tam puan verecekken sadece yitik kalmış bir yandan dolayı puan kırdım. Güldiyar'ın başına gelenler üzerinden toplumun tavrını anlatmak daha öncelikli amaç iken kitabı okutan şey daha çok neden gözyaşlarının taşa dönüştüğü oluyor fakat kitabın hiçbir yerinde bunun sebebi açıklanmadığı gibi o gün evden çıktığında başına neyin geldiğine dair de bir bilgi vermiyor. Bu kısım bende biraz hayal kırıklığı yaşattı desem yalan olmaz. Ancak genel itibariyle başarılı bir eserdi.
Hala favori eserim Heba olsa da, Gölgesizler eseri kadar merak unsuru had safhada olan bu kitabı herkese gönül rahatlığıyla tavsiye edebilirim.
Kasım 2019 / İstanbul