"Yücelten husus şu ya da bu olmak değil, kendin olmaktır ve eğer isterse herkes kendisi olabilir."

                                                                                           Soren Kierkegaard

Kendimle en çok konuştuğum konuların başında insan ilişkilerim geliyor. Buna duygusal ilişkilerim ve arkadaşlık ilişkilerim de dahil. Benim için çoğu zaman 3 bilinmeyenli denklem kadar karmaşık gelen ve ruhumu daraltan bir konu. İnsanları anlamak, onların neden bu tür duygusal tepkiler verdiklerini analiz etmeye çalışmak ya da neden diğer insanlar gibi aşk ilişkilerinde başarısız olduğumun nedenlerini araştırmak gerçekten mesai harcadığım bir konu. Her insanın farklı kişilik özellikleri ve travmaları olduğunu düşünürsek de muazzam karmaşıklaşan bir hal alabiliyor.


Bir süredir varoluş krizlerimi dizginlemek ve anksiyete ataklarımı normal bir seviyeye çekmek için doktorumun gözetiminde ilaç kullanmaya başladım. Bu konuda da her kafadan bir ses çıkarken ve hatta ben bile 7 yıldır antidepresanlara direnirken artık pes ettim fakat iyi ki pes etmişim. Belirli bir düzenin sonunda öngörümün açıldığı ve farklı bir aydınlanma yaşadığım bir süreçten geçiyorum. Hayatımın bu sürecine genellikle izleyici olarak baktığım için "Dikiz Aynası" adını koymaya karar verdim. Dikiz aynası biliyorsunuz arkanızda duran araçları ve görüş alanını kollamak için kullanılan bir araç  Ben bu süreçte hem normal ana devam ederken, ardımda bıraktığım ve o zaman tepkisel davranarak mahvettiğim ilişki biçimlerine bakmaya devam ediyorum. Bazısında kazalar kaçınılmaz olsa da kaza yapma özgürlüğünden korkmamaya başladım. Bu sakinliği olağanca lehime çevirecek şekilde devam ettirme taraftarıyım ve size biraz bu süreç hakkında edindiğim farkındalıklardan bahsetmek istiyorum.


Her şeyden önce dikiz aynası dönem boyunca çoğunlukla yapmadığımı üzülerek belirteceğim bir şeyi yapmaya başladım yani insanları anlamaya çalışmıyorum, insanları dinliyorum. Evet onları anlamaya çalışırken anlık duyguları, mimikleri ve jestleri kaçıracak şekilde kendi kafamın içindeki düşüncelere daldığımı ve onlara kendilerini kötü hissettirecek kadar umursamaz bir insan profili çizdiğimi fark edince tüm dikkatimi onları dinlemeye adadım. Bunu yaparken de çoğunlukla sıkıldığımı belirtmek isterim. Sürekli olarak anlatıcı konumda bulunmak bu yönünüzü biraz törpüleyebiliyor olumsuz bir şekilde. Benmerkezciliğim, olayların ben ve benim etrafımda dönen şekliyle o kadar çok ilgiliydim ki dünyanın geri kalan kısmı çoğu zaman beni tatmin etmeyen bir boşluğa dönüyordu. Ben de kendi varoluşuma sırt çevirip dikiz aynamdan başkalarının varoluşunu gözlemlemeye karar verdim. Bu umarım bana uzun vadede, zihinsel bir acı çekenin yalnızca ben olmadığımı öğretecek kadar güçlü dersler verecek.


Farkındalık dönemimde yaptığım bir şey daha var. Kendi varoluş ve insan ilişkileri problemlerime daha fazla kafa patlatmamak adına, bir terapist edasıyla tanıdığım insanların sorunlarını çözmelerine yardımcı olmaya çalışıyorum. Faşizm gerçekten önce iki insanın ilişkisinde başlıyor, bundan eminim artık. Bunun yanında kadınların olaylara bakış açısıyla, erkeklerin gerçekten çoğu zaman Venüs ve Mars benzetmesi kadar doğru olduğuna tanıklık ediyorum. Dün psikolojideki adını öğrendiğim bir kavram var mesela "Transferans (Aktarım)" diye. Kadınların ve erkeklerin ilişkilerdeki tartışma çıkarma noktalarındaki genelleşmiş travmalar üzerine düşündüm mesela. Bunlar tabii ki kendi tanıdığım ve yakın dost bildiğim insanlar üzerine olduğu için ne kadar gerçekçi çıkarımlara ulaştığımı bilmiyorum. Kendim için çıkardığım sonuç, zihnimi başka şeylerle oyalarsam kendiliğimle ilgili sıkıntıları erteleyebiliyorum. Ve bu da aslında uzun vadede içsel huzurumu sağlamama yardım ediyor. Bunun için karantinanın başlaması ve işsiz kalmam gerekse de ben bu süreci zihinsel bir arınmaya adadım. İnsanlardan fiziksel ve duygusal uzaklığım bana kendim hakkındaki kötü gerçekleri göstermeye başladı. Umuyorum ki narsizmimi bu sayede biraz törpüleyebileceğim.


Kendime ait gözlemlerimi ve değişimimi genelde öykü benzeri karmaşık kısa notlarla ifade ederim. İlk kez bu kadar anlaşılır ve net olmak istedim. Kendime sarıldığım günler arttı. Kendimi olduğum gibi kabullendiğim ve sakin kalabildiğimi gördüğümü günler için yazmaya devam edeceğim.


Haziran 2020 / İstanbul