“Sonunda eşitsiz işte, eşit, yabancı ve yalnızız.”
Kaç kişinin umrundaydı tüm bu olanlar? Büyük bir gürültü ile kopan zamanın bam teli, koparken kulaklarımızı da sağır etti. Yokuş aşağı koşanlardan düşüp ölenler oldu. Onları yolda bırakıp koşmaya devam ettik. Acımadık, ciğerlerimiz patlayana kadar koştuk sadece. Sonunda zamanın eli değdi bize. Bazılarımızı silip geçti, yüzlerimizden katran kara bir mürekkep aktı. Silikleştik, aldığımız nefesler gibi. Bir ağaç gölgesi, bir yudum su ve ufak bir esintiyken tüm istediğimiz birbirimizi yok ettik. O evdeydim, pencereden deniz görünüyordu. Deniz bile katran kara. Mavi, artık bize ait bir renk değil. Duvardaki raflardan kitaplar düştü, evin duvarından ise anılar. Herkes sadece zamanın kendine dokunup yok etmesini istemediğinden koştu.
O evdeydim, balkondan tüm olan biteni izledim. Yüzüm akıyordu, baktığım denizin katran karası gibi. Zaman beni de silikleştiriyordu. Sağ elimin yüzük parmağından on dokuzuncu yaş günümde öptüğüm kişi aktı. Balkon giderinden akıp giderken onu izledim. Sol dizimden sekiz yaşım ve sol omzundan ilk gençliğim. Yok oluyordum ve bu benim bile umrumda değildi. Birazdan sonsuz bir şimdi içinde olacaktım.
Işıkları söndürüp üzerimi örttü. Akan yüzümü öpüp, gitmeliyiz birazdan her şey son bulacak; hiç yaşanmamış gibi dedi.
Ses yok… Bitti.
13.08.2019 /Evlerden Biri...