Günleri saymayı bırakalı çok oldu. İşsiz güçsüz ve buna rağmen kaygısızım. Her zaman kendim için istediğim o sonsuz boşluk için bir virüsün tüm dünyayı sarması yeterliymiş. Olduğum yer her neresi ise siyah ve beyaz keskinliğinde başka bir düzlemde yaşamaya başladım. Ve ilk kez bu beni kaygılandırmıyor. Sanki dünyanın geri kalanı hala çok renkli ve sadece ben renklerimi kaybettim. Fakat yine de bu beni korkutmuyor.
Plaza çalışanı olarak hayattan aldığım son zevk kırıntısını da kaybettiğim an tünelin sonuydu. Buraya kadar deyip istifa etmeye giderken önce çalıştığım sektör battı. Ardından yavaş yavaş sokaklar boşalmaya başladı ve zaten hikayenin sonu bildiğiniz gibi. Ev başlangıçta güzeldi, sonra sıkmaya ve sonra verimsizleştirmeye başladı. Plazanın kapalı dört duvarı içinde kurulan pembe düşlü hayaller oldukça bunaltıcı başka bir baskıya dönüştü çünkü bunu ben seçmemiştim. Benim dışımda gelişen her şeye verdiğim tipik tepkileri vermeye başladım. Alerjiler, yeme bozuklukları, alkol batağı ve yoğun uyku. Tüm bunlara bağlı olarak da müthiş bir verimsizlik. Arka arkaya biteceği düşünülen kitaplar yatağın içinde yarım bir halde öksüz kalırken, hiçbir yaraya derman olmayan Netflix dizileri ve alınan kilolar benim gerçeğim oldu. Ve bir kez daha söylemem gerekirse tüm bunların hiçbiri hala beni korkutmuyordu.
Evimin yakınlarında geniş bir mezarlık var. Oldukça yeşil ve bakımlı. Günlük olarak oraya yürümeye başladım. Bir gün hayatta kalmak için ironik bir şekilde ölümün koynunda gezeceğimi düşünmezdim, mezarlık korkumu yendim. Orada ağaçların altında otururken belki de gerçekten ihtiyacım olan şeyin verimsizlik olduğunu düşündüm. Tüm hayatım üretken olma çabasıyla öyle bir baskı altına alınmıştı ki her şeyi boşvermeyi öğrenmek için aylardır düzenli ilaç içmeye başlamam gerekiyormuş ve bir virüsün tüm dünyamızı sarması.
Bu boşvermişlik elbette ki maddi bir gereksinime ihtiyaç duyuyor, sorumluluklarımı sonsuza kadar erteleyemeyeceğimi biliyorum. Aldığım tazminat ve kenara koyduğum üç-beş kötü gün parasıyla döndürdüğüm bir kaygısızlık değirmenim var ve ilk kez dışardaki tüm korkutucu şeyler beni korkutmuyor.
Eylül ayında yaşadığım hayalkırıklığı kalbimle birlikte beynimi öyle bir ele geçirdi ki bu zorunlu sosyal inziva benim kendi rot balansımı yapmam için sanki imdadıma yetişti. Şimdi olduğum nokta siyah beyaz. Yeni bir hayat, yeni bir üretkenlik ve yeni bir neden aramaya çıkacağım. Yol beni nereye götürek bilmiyorum ama her zaman dediğim gibi her şeye rağmen yol hep güzeldir. Yeni bir bakış açısı, yaşamak için başka bir neden ve bir kalp mezarlığına dönmesine rağmen yine birilerini ve bir şeyleri sevecek bir güç verir.
Ben şu aralar o yüzden siyah beyaz düzlemimde kendimi başka türlü sevmeyi, yalnızlığımla başka türlü barışmayı ve kendime başka türlü inanmayı öğreniyorum.
Feriköy/ Mayıs 2020