Sevgili Moe’ye…

Daha anlatacak çok hikayem vardı. Bu yüzden anadilinde yazan o cümleyi tercüme etmeni istemiştim. “Seni seven, seninle konuşmak için binlerce hikaye açar.”

Anadilim olmayan bir dilde de olsa ona hikayeler anlatmak istedim. Bazen hikayeler, sonu da başlangıcı da olmayan bir durum anlatısı olur. Moe’nin hikayesi işte o türden.

Merletto Bar’ın o masası çok özel. İsa’nın son akşam yemeği tablosu önündeki o masa. Benim çok kalbim kırıldı o masada, çok gülümsediğim oldu. Kırık kalbimle gülümsedim fakat kabullendim de. Bir masada olduğum kişiyi kabullendiğim çok oldu. Kendimi sevmediğimi de duydum, bu masadan ya evlenerek ya da ayrılarak kalkacağız dendiğini de. Sevgili masa, seni öz benliğim kadar iyi tanıyorum. İyi ki varsın.

Eve dönerken çok sarhoştum ve kendi ana dilimde kelimeleri zor bulacak haldeyken sana içimdeki sonsuz cümleleri kurmak istedim. Otuz beş koca senenin sonunda bambaşka bir ülkede, bambaşka bir dilde üzülmüş, ağlamış, sevmiş, gülmüş bir kadının söyleyecek çok sözü vardı aslında Moe. Aniden dedin ki “isminin anlamı, gökyüzünün mavisi demekti değil mi?” Sadece evet dedim. Oysa ismimin gerçek hikayesi şuydu. Masallarda ve gerçeklerde tüm kalpsiz kadınların ismi Gökçen’dir. Biliyor musun babam bu ismi bana verdiğinde çok güçlü, asi ve savaşçı bir kadın olmamı istemiş. Tıpkı o masalda anlatıldığı gibi. Masallarda ve gerçekte kalbi olan ve sürekli kalbi kırılan hassas bir kadına dönüştüm. Bunun için suçlayacak kimsem de yok üstelik. Keşke o an şalımı unuttuğumu fark edip kafamda şal kelimesinin tercümesini arayıp durmasaydım da sana bu cümleleri kurabilseydim.

Sevgili Moe, sana bir hikaye vermek istedim. Kendi hikayemi. Kendi hikayemin seni korkutan bir ögeye dönüşeceğini hiç düşünmemiştim. Egom zedelendi, bunu birlikte konuştuk. Zedelenen egomla sadece gülümseyebildim. Kelimelerini, seni ve korkularını anlayabilmek istedim. Fakat her zaman olduğu gibi konu dönüp dolaşıp ben olmuştum. Oysa senin hikayeni ölesiye merak ediyordum. Anlatmadığın, geçiştirdiğin ve kaçtığın hikayelerini.

Yetişkin bir erkek olmak nasıl bir duygu bilmiyorum ama seni sımsıkı sardığımda bırakmak istemedim. O gün bir taş gibi sabaha kadar sana sarılabilirdim.  Sana sarıldığımda tüm hikayeni öğreneceğim sandım. Çok uzak yerlerdeki ülkende, seni şekillendiren, seni büyüten, seni ağlatan, seni hayal kırıklığına uğratan her şeyi bilmek istedim. Sadece bir insan olarak, sadece seni sevmek isteyen bir kadın olarak her şeyi bilmek istedim. Güzel yeşil gözlerindeki hüznü öpmek istedim.

Yine de yaşama minnettarım Moe. İnanmadığımız ama her yanımızı çevreleyen tanrıya, bizi travmalarımıza hapseden kültürlerimize, hayattan payımıza düşen o kısacık zamanı alabildiğimiz için de minnettarım.

Teşekkür ederim, hepsi bu.