Onunla karşılıklı oturup konuşmamız için koyulmuş koltuklarda bir kez daha aynı şeyleri tekrarlayıp duruyorduk. Sadece bu kez daha fazla konuşacak şeyim olduğunu düşündüğü için sanırım, büyük şişe bir su koymuştu.
Farkında mısın, artık benimle bile savaş veriyorsun. İyi olmadığını bana kanıtlamana gerek yok dedi. Bu benim biraz geri adım atmama neden oldu. Bu hafta içerisinde üçüncü kez duyuyordum bunu. “Benimle bile savaşıyorsun.”
Savaşmadan hiçbir şeyi kazanmadım ben hayatımda, sanırım bir çeşit kişilik haline gelmiş demem yeterli bir cevap değildi.
Ama savaştığın tüm cephelerde kaybediyorsun, umarım bunun da farkındasın dedi. Narsizme eğilimi olan birine nasıl saldıracağını çok güzel öğretmişlerdi ona.
Saatlerce o koltukta oturup konuştum. Bir ara ağlayacakmışım gibi nefesim ağzıma geldi. O hissi bilirsiniz. Sanki burnunuza tuzlu su kaçmış gibi bir his. Kafanızı suyun dışına çıkarmakla, kulaç atmaya devam etmek arasında bir seçim yapmanız gerekir. Her zaman kulaç atmaya devam etmeyi seçtiğim için bu hissi çok iyi biliyorum çünkü üçüncü bilemedin beşinci kulaçtan sonra genizdeki yanma yavaş yavaş durmaya başlar. Babam yüzmeyi öğrenmek zorunda olduğumu söyleyip, denizin ortasındaki bir kayaya bırakıp geri döndüğünde öğrenmiştim bunu. Üstelik o zaman kafamı sudan çıkaramayacak kadar küçüktüm. Her neyse, dilersem ağlayabileceğimi belli eden o mimikleri beni nasıl da yoruyordu tanrım. Nefes aldım ve ağlama hissi gitti.
Savaştığın tüm cepheleri bırakmanı istiyorum dedi. Nasıl istersen, al işte şehrin anahtarı dedim. O kadar şaşırdı ki benden bu cevabı beklemiyordu. O gün ağlamadım, dün akşama kadar. Aslında dün akşam da pek ağladığım söylenemez. Dün akşamki biraz farklıydı. Biraz burukluk gibi. İlk gençliğinde yaşadığın ve dünyanın en önemli sorunu gibi hissettiğin acıların gibi bir histi. Çünkü tam da ilk gençliğimin sonunda tanıştığım ve beraber kadın olma deneyimlerinin neredeyse hepsini yaşadığım insanların ortasında oturdum ve savaştığım tüm cepheleri terk ettim.
İşte tüm ganimetim bu dedim. 30 senelik koca bir ben. Mutluyum, yorgunum, umutluyum, kırılmışım, uyum sağlamışım, aykırıyım, kabullenilmemiş olanım. Hepsiyim, hangisinden daha çokum bilmiyorum ama işte tüm ganimetim bu dedikten sonra ekledim. Kızlar, bazen kendimi çok yetersiz hissettiğim oluyor, bazen dünyayı tek başıma fethedecekmişim gibi geliyor. Sizce tüm bunların hepsini aynı frekans ve şiddette hissetmem normal mi? Siz hiç böyle hissediyor musunuz diye sordum.
Oturduk ve herkes kendi ganimetini anlattı. Gözümün ucuna gelmiş iki damla yaşı gönderip, tanrım bu insanları hak edecek ne yaptım bilmiyorum ama şu an ağlayamam dedim.
Hikayeler anlatıldı, sofradakiler yendi içti. Kadehimi kaldırdım.
Hepimize afiyet olsun hayat, yaşadıklarımıza ve yaşayacaklarımıza dedim.
Savaşı kaybettim. Kendime yaşayacak başka bir “lebensraum” bulmalıydım.