“Rüzgarlar gibidir hayatımızın imkanları, yine de insan neden cesaret edemez ki yelken açmaya? Her şey yaşanmamış bir hayattan daha iyidir, hatta felaket bile -acı, ümitsizlik, cürum,- her şey ama her şey boşluktan daha iyidir!” (Sessizliğin Yanıtı)
Belki de her şeyi biraz daha zorlaştıran benim. Duygularım bir sönüyor ya da birden benim için hiçbir anlam ifade etmeyen bir hal alıyor. Bazen hiçbir şey ve her şey hakkında fikirsizliğim saatlerimi alıyor. Bu çoğu zaman beni korkutan da bir şey. Boşluk belki bu yüzden korkutucu ve tehlikelidir. Oysa acı hissinde bile bir yaşam belirtisi var. Onunla boğuşuyor ve savaşıyorum. Sonunda bu hisse ya yeniliyorum ya da kendi içimde yeniden doğup yola devam ediyorum.
Oysa şu an bir sessizliğin ortasında kafamı dayadığım şey senin omuzların bile değilken hiçbir şey hissetmiyorum. Hiçbir şey hissetmemek cehennem gibidir ve umarım gerçekten cehennem diye bir yer yoktur. Yaşadığım hayatı düşünüyorum ve cehennem varsa sanırım biz Ortadoğulular topyekûn orada olacağız deyip gülümsüyorum. Düşünsene ikinci bir varoluş hakkın var ve sen bu kaosun ortasında deprem, enflasyon, yozlaşmış siyaset ve ölümün olduğu karmaşada yine boğuşuyorsun. Cehennem işte budur. Ne başkaları ne içinde alevler çıkan kazanların olduğu bir yer. Cehennemin olduğuna inanmanı istiyorlar sadece.
Tanrıma da inanmıştım zamanında. Beni yalnız bırakma diye yalvarmıştım bile. Sonra fark ettim ki zaten orada hiç yokmuş. Yarattığım tüm imgeler, sevgiler, bağlar, hayaller gibi onu da yaratmışım bu zihnin içinde. Tıpkı senin gibi. Senin zihnimdeki imgelemine tutulmuştum. Tanrı gibi uyuşturuyordu çünkü sana duyduğum ilgi.
Sana anlatmak ve göstermek istediğim zihnimin derinliklerini hiç göremediğin ve duymadığın için şanslısın aslında. Onun yerine bana güzel oyunlar oynamayı öğrettiler. Bu oyunlar için çok da para ödedim üstelik. Eğer kazanımlar, karşıt fikirler ve bu duygunun bana hissettirdiği bedel oyunlarını öğrenmeseydim her şey çok daha karmaşıklaşabilirdi.
Basit şeylere odaklanmıştım. Basit, sakin ve beni iyi hissettiren şeyler. Sen de onlardan biriydin. Sana beni sürekli iyi hissettiren şeyleri anlatmaya çalıştım. Onları bile alay konusu yapacağın gerçekten aklıma gelmezdi. Keşke sana kendi zihnimin içindeki cehennemi gösterseydim diye düşündüm dün akşam. Belki o zaman kendi kaosumuzu besler ve kim bilir mutlu bile olurduk.
Her neyse zaten bana öğretilen yöntemlerde olmayan şeyler yoktur. Sadece yaşamayı seçtiğin ve sonuçlarını değerlendirebildiğin ihtimaller denizi vardır. Modern dünyada buna bilişsel terapi diyorlar. Aklına söz geçirmeyi öğretiyorlar.
Aklıma söz geçirmeyi öğrendiğim oyunlar sonrasında okumayı, öğrenmeyi ve çoğu şey hakkında merak etmeyi bıraktım. Sadece sakinliğe ve sıradanlığa odaklanmıştım. Sıradan bir insan olmak mutsuz etmiyordu çünkü. Olamadık.
Senin zihninin içindeki kaosu gördüm. İnsan, kendi karanlıklarını nerede görse tanır. Kendi karanlığından kaçmaya çalışanları tanır, kendiyle hoşnutsuz olanları tanır. Tanıdım, dokundum, hissettim, o karanlığı sever gibi oldum ve korktum.
Korkunca kaçarım. Korkuya eğer izin verirsem sahibim olacağını bilirim. Senden kaçıyorum. Senden kaçmam en doğru ve en sağlıklı olan. Sıradan, mutlu ve kendine çok soru sormayan biri olmak istiyorum zira.
Ama sonra başa dönüyorum. Her şey yaşanmamış bir hayattan daha iyidir cümlesini hatırlıyorum. Yaşamaya, devam etmeye ve bir üç yıl daha kaybetmeye cesaretim yok. Belki sonrasında çok kötü hissedecek ve pişman olacağım. Fakat bitmesi gerekiyor.
Zihnimdeki o karanlık varoluş sancısını geri getirmene izin veremem. Sevmek istiyorum evet. Cesaret etmek ve mücadele etmek de fakat yapamam. Aman neyse işte. Vazgeçiyorum.
Bomonti / Nisan 2023