Birkaç zamandır kendi uzun ince yolumdayım fakat kendimle başbaşa değilim. Geleceğim hakkında en çok kaygılanmam gereken bir dönemde, ben sadece hayatımın geri kalanını çok güzel yaşamaya odaklıyım. Ben güzel yaşarsam, ben sakin kalırsam ve ben yaşadığımı hissedersem yanımda olan ve dokunduğum herkesin de güzelleşeceğine dair garip bir inanış besliyorum.


Sarıl, öp ve yaralarını iyileştir. Fakat her el bunu yapamıyor elbet. Senin dününü, bugunünü ve belki de yarınını bilen insanlar var. Onları kalbime basıyorum. Hissettirdiği şey, çok sıcak bir yolun sonunda soluklanıp içtiğin bir bardak soğuk su gibi. Afiyet olsun hepimize sevgimiz...


İnsanların benim için endişelendiği noktaları daha net görmeye başladım. Bu şey gibi; aşırı ilerlemiş miyobunun derecesini düşürecek bir operasyon geçirmeye benziyor. Yarını daha net göremesen de kabulleniyorsun, sakinleştikçe ve ana odaklandıkça bakış pürüzsüzleşiyor. Yolun sonunda kara mı görünüyor, yemyeşil bir orman mı yoksa belki de kızgın kumlu bir plaj. Nereye gideceğimi biliyorum, nerede ve kiminle olmak istediğimden daha eminim. Kalbimin kaldırım döşenmiş kent mezarlığına andıran yolun kenarında biraz olsun çiçeklenmeler başladı. Mezarlara daha az bakıyorum çünkü çiçekler çok güzel ve huzurlu.


Birisine dokunma ve sevme halini kendi zihnimde abartmadan gerçekleştirmeye çalışıyorum. Olduğum gibi ve oldukları gibi sevmek. Sanırım buna kendin olmak deniyor. Dokunmanın ve hissetmenin neden bu kadar önemli olduğunu bir nebze daha iyi anlıyorum. Kedilere, köpeklere, ağaçlara, kendi bedenime, sevdiğim insanların hayatlarına ve ruhlarına dokunmak görüntüyü netleştiriyor. Ve buna bağlı olarak korkmuyorum.


Önceden seanslarca tartışıp, ağladığım terapilerimde kendimi yetersiz gördüğüm konulara gülmeye başladım. Kariyer, ilişkiler, aile ve arkadaşlar. Hepsinde başarısızım diye hayıflandığım dönemlere daha sakin yaklaşıyorum. Bunların hepsini kullandığım ilaçlara mı bağlı hissediyorum; yoksa gerçekten sakinleşmeyi öğrenecek kadar öngörü mü kazandım bilmiyorum. Bildiğim tek şey, yürüdüğüm bu yolun çok huzurlu olduğu.


Yarın ne kadar sürebilir ki?
Yirmi dört saat, seksen altı bin dört yüz saniye ya da sonsuzluk ve bir gün kadar mı cidden?
Bu umursamazlık hali bazen beni korkutmuyor değil. Bütün hayatını planlamış, programlara ayırmış, daha iyi daha iyi diyerek kendini son ayakta bitiş çizgisine birinci olarak atmak için bir yarış atına dönen ben gerçek bir tembel hayvana döndüm. Buradaki sıkıntı sadece benim hayatın diğer alanlarında olduğu gibi dengeyi bulamam. Şimdiler de gündemim denge.


Dengede bir ruh halini bulmaya, dengede sevmeye, dengede aşık olmaya ve dengede çalışmaya odaklanıyorum. İçimdeki örselediğim insanla barışmaya ve yolda yürürken onu yormamaya çalışıyorum. Elimi tuttum kendimin, yanağını okşadım ve saçlarını öptüm. Seni seviyorum dedim kendime çok uzun zaman sonra. Cevap vermedi, sadece gülümsedi.


Temmuz 2020/ Osmaniye